Binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşan ata tohumları, yalnızca bir tarım ürünü değil; kültürümüzün, hafızamızın ve doğayla kurduğumuz bağın en canlı mirasıdır. Her bir tohum, geçmişten geleceğe uzanan bir köprü, insanlığın doğayla uyum içinde yaşama iradesinin sessiz tanığıdır. Ata tohumlarını yaşatmak, aslında kendi köklerimizi korumak demektir. Çünkü bu tohumlar, iklim değişikliklerine dirençli, kimyasal girdilere ihtiyaç duymadan yetişebilen ve toprağın bereketini doğal döngüsüyle sürdüren canlı bir mirastır. Kavılca buğdayı gibi 13 bin yıllık geçmişe sahip türler, bize yalnızca sağlıklı besin sunmaz; aynı zamanda yerel kimliğimizi ve kültürel sürekliliğimizi de taşır. Bugün kampüsümüzde ata tohumlarını toprakla buluşturmak, geleceğe bırakacağımız en değerli armağanlardan biridir. Çünkü bu tohumlar, sadece ekilip biçilen ürünler değil; bir yaşam felsefesi, sürdürülebilirliğin özü ve doğayla uyumun sembolüdür.
Tarihsel Önemi: Anadolu’da ilk tarım toplumlarının yetiştirdiği buğday türlerinden biridir.
Dayanıklılık: Soğuk iklimlere ve kurak koşullara uyumlu, doğal olarak dirençli bir türdür.
Besin Değeri: Protein ve lif açısından zengin, glisemik indeksi düşük, sağlıklı beslenme için tercih edilir.
Yerel Kimlik: Ardahan ve Kars yöresinde özellikle bilinen, kültürel mirasın bir parçası.
Sürdürülebilirlik: Kimyasal girdilere daha az ihtiyaç duyar, ekolojik tarım için uygundur.
Eğitim ve Araştırma: Öğrenciler için tarım, ekoloji ve gıda güvenliği alanında uygulamalı öğrenme fırsatı sunar.
Toplumsal Katılım: Yerel halkla iş birliği ve ata tohumlarının korunması konusunda farkındalık yaratır.
Gıda Güvenliği: Sağlıklı ve yerel ürünlerin kampüs mutfağına kazandırılması mümkündür.
Kavılca ekim alanlarının öğrenci kulüpleri ve tarım toplulukları ile birlikte yönetilmesi
Ata tohumu bankası kurulması ve tohumların korunması
Hasat sonrası ürünlerin kampüs mutfağında kullanılması veya sosyal sorumluluk projeleriyle paylaşılması
Kavılca buğdayı üzerine bilimsel araştırmalar ve atölye çalışmaları düzenlenmesi